Mevlana Türbesi / Mevlana Müzesi
Ünlü Türk – İslâm Mutasavvıfı Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî Hazretleri’nin kabrinin bulunduğu Mevlana Türbesi ülkemizin en fazla ziyaret edilen dini merkezlerinden biridir. Yıllarca mevlevi dergâhı olarak kullanılan bu mekân vefatından sonra türbe ve dergâh olarak kullanılmış, Cumhuriyet döneminde müze olarak ziyarete açılmıştır.
Yurt içinden ve yurt dışından her yıl yüz binlerce misafir ağırlayan Mevlana Türbesi’nin ziyaretçilerinden birisi de âlim, mutasavvıf ve divân şâiri Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi olmuştur.
Mevlana Türbesi Ziyaretleri
Osman Hulûsi Efendi’nin çeşitli dönemlerde ziyaret ettiği Mevlana Türbesi ile ilgili çeşitli hatıraları bugün bizlere yol gösterecek tavsiye ve nasihatler içermektedir.
Allah’ın Velî kulunu ziyaret
Osman Hulûsi Efendi 1964 yılında hacca giderlerken, Konya’ya uğrarlar. Mevlana Türbesi ‘ni ziyaret ederler. Orada görevli bir komiser Osman Hulûsi Efendi’ye:
“Efendim hacca gidiyorsunuz, Allah (c.c.) kabul etsin. Fakat bu kabir ziyareti ne oluyor, dinimizde böyle bir şey var mı?” der.
Osman Hulûsi Efendi:
“Evet hac ibadeti dinî bir vazifedir. Dinimizin bir umdesi de, büyüklere hürmet, küçüklere şefkattir. Burada medfun bulunan Hz. Mevlâna (k.s) bir İslâm büyüğümüzdür. Hem de Allah (c.c)’ın bir velisidir. Onun için burayı ziyaret ediyoruz.” der.
Komiser tekrar sorar: “Efendim bu Allah (c.c)’ın velisi ne oluyor, bunlar da bizim gibi insan değil mi?” Efendi Hazretleri şöyle buyurur: “Siz sigara içer misiniz?” Komiser: “Evet içerim” der. Osman Hulûsî Efendi: “Peki sigaranı güneşe şöyle tutup yakabilir misin?” der. Komiser “Hayır yakamayız” der. Osman Hulûsî Efendi şöyle buyurur:
“Adese (mercek) diye bir cam parçası vardır, adeseyi güneşe tutar, güneş ışınlarını sigaranın ucunda toplarsan bir müddet sonra sigaranın yandığını görürsün. İşte Allah (c.c.)’ın velileri de adese (mercek) gibidir. Cenab-ı Allah (c.c.)’ın füyuzatını alır, kullarına aktarır. İşte velilerin bizden farkı budur.”
Komiser aldığı cevap karşısında memnun olur. Osman Hulûsî Efendi’nin elini öper dua ister.
Mevlana Türbesi ’nde bir levhanın hikâyesi
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s) 1978 yılında Konya’da bulunduğu bir sırada yanındaki arkadaşa:
“Oğul şuradan Mevlânâ Hazretlerinin türbesini ziyaret edelim.” der.
Türbeyi saygıyla ziyaret için kapıdan içeri girerken yanında bulunan arkadaşa: “Oğlum cebinde kalem kâğıdın var mı?” diye sorar. O da hemen cebinden defterini çıkarıp uzatır. Hazret bir şeyler yazar ve sonra onlara okur:
“İhtirâm eyle varup türbet-i Mevlânâ’ya
Hâk-i pây ol da eriş Hazret-i Mevlânâ’yaŞems’in etrâfını devr eyleyü pervâne gibi
Cân ile bende olup hidmet-i Mevlânâ’yaTa’zim ile dergâhına yüz koy da Hulûsî
Mazhar ol merhamet-i şefkat-i Mevlânâ’ya”
Şiirin ardından yanında bulunan arkadaşa der ki:
“Oğul¸ bu sözü İstanbul’da bizim selâmımızla Hattat Hâmid’e (Aytaç) yazdır¸ levhayı şuraya astır¸ gelenler bu sözü okusun ve ziyaretini bu âdâpla yapsınlar.”
O arkadaş “Baş üstüne Efendim!” diyerek kâğıdı alır. Yakın bir zamanda İstanbul’a gider, araştırır, soruşturur Hattat Hamid Aytaç’ı bulur. Sirkeci’de bir handa yazıhanesi vardır. Çok sayıda levhanın arasında biraz da bakıma muhtaç bir vaziyette olduğu halde iken kendisiyle görüşür.
Hattat Hamid Aytaç ile görüşme
Görüşmeyi ve devamını arkadaşımız şu şekilde anlatıyor:
“Selam verdim¸ içeri girdim¸ bir levhaya hat çekiyordu¸ başını kaldırmadan “Buyurun!” dedi. “Darendeli Hulûsi Efendi ‘nin selamını getirdim.” deyince ayağa kalktı ve elimi tutarak¸ “Ve aleyküm selam.” dedi. Osman Hulûsi Efendi ‘yi, sağlığını ve yaptığı çalışmaları sordu.
Elimdeki yazıyı ona vererek, bir levha halinde yazılmasını istediğini kendisine ilettim. “Sağ olsun¸ bizi unutmamış¸ emir telakkî ederiz, yalnız biraz sürer, hemen istemeyin.” dedi. “Olsun.” dedim ve geçmiş gün ne kadardı hatırlamıyorum ama iyi de bir para vererek, levhanın yapılmasını beklemeye koyuldum. Aradan epey zaman geçti, İstanbul’a gittiğimde uğradım “Daha yazamadım.” dedi. Sonra bir duyduk ki¸ Hattat Hamit Aytaç Hakk’ın rahmetine kavuşmuş.
Hattat Hamid’in vefatını duyunca da kendisini ziyaretimde söylediği sözlerinin yerine gelmemesinden duyduğum üzüntüyü Hulûsi Efendi Hazretlerine dile getirdim. O zaman buyurdular ki:
“Oğul Hattat Hâmid paraya sıkışmıştı¸ biz onun yazamayacağını biliyorduk ama bu para onun işini gördü. Yazı vakti gelince yazılır yerine asılır.”
Aradan epey zaman geçti¸ bu söz benim zihnimde yer etti ve içimde bir ukde olarak kaldı. 2009 yılında¸ Vakıf Mütevelli Heyet Başkanımız Hamid Hamidettin Ateş Efendi‘ye bu hatırayı naklederek¸ levhayı yazdırmak istediğimi bildirdim. O da Hulûsi Efendi Hazretlerinin sözünün yerine gelmesini söyleyerek¸ “En iyi hattatlarla görüşüp bunu yapalım, işaret edilen yere asalım.” diye buyurdu.
Hattat Hüseyin Öksüz
Araştırdık, Konya’da ünlü bir hattat olduğunu öğrendik ve giderek kendisine bu levhanın yapılmasını istedim. Olayın hikâyesini anlatınca aldığım cevapla şok oldum. Aynı zamanda Eczacı olan Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Öksüz (Hüseyin Konevî):
“Ben Hattat Hâmid’in talebesiyim¸ hocamın yapamadığı levhayı tamamlamak bize düşer¸ Hulûsi Efendi gibi muhterem bir zatın sözlerini büyük bir zevkle yazacağım.” dedi.
Bulduğumuz hattatın Hamid Aytaç’ın talebesi olması evliyâullahın bir kerâmeti olduğunu düşünmekten başka bir şey aklımıza gelmedi.
Aradan bir süre geçti¸ levhanın hazır olduğu söylendi, gittik aldık. Sıra, Banu Hidâyetoğlu adlı müzehhibe tarafından altın varaklarla süslemeleri yapılan levhayı yerine asmaya gelmişti. Mevlânâ Müzesi Müdüründen randevu alarak ziyaretine gittik ve levhanın hikâyesini kendileriyle paylaştık. “Bu söz yerini bulmalı¸ Hulûsi Efendi gibi önemli bir zâtın böylesine muhteşem sözlerini buraya gelen herkes okumalı.” dedi ve hemen yerini belirlemek üzere müze kısmına geçtik.
Efendi Hazretlerinin gösterdiği yeri tarif edecektim ki şöyle bir baktı ve “Şurası nasıl olur?” dedi. Gösterdiği yer, Hulûsi Efendi (k.s)’nin yıllar önce tarif ettiği yerdi, girişte sağda yer alan kısma hemen levhayı monte ettirdi. Hulûsi Efendi’nin sözü yerini bulmuş ve hoşgörünün timsali olan Mevlânâ Hazretlerinin türbesini ziyaret âdâbını dile getiren sözlerin yerine asılması yıllar sonra tahakkuk etmişti.”
Mevlana kimdir?
Mevlânâ Celâleddin Rûmî Hazretleri 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan sevgi ikliminde¸ Horasan Ülkesi’nin Belh şehrinde doğmuştur. Babası Belh Şehrinin ileri gelenlerinden “SuItân’ül-Ulemâ / Bilginlerin Sultânı” ünvanını almış olan Bahâeddin Veled‘tir. Bahâeddin Veled¸ Moğol istîlâsı nedeniyle Belh’den ayrılmış, birçok şehri ziyaret etmiş hac farizasından sonra Anadolu’ya gelmiş ve Karaman’a yerleşmiştir.
Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubâd’ın Sultânû’l-Ulemâ Bahâeddin Veled’i Karaman’dan Konya’ya davet etmesi üzerine Bahâeddin Veled¸ sultanın davetini kabul etmiş ve 3 Mayıs 1228 yılında ailesi ve dostları ile Konya’ya gelmişlerdir.
Sultânü’l-Ulemâ Bahâeddin Veled ‘in 12 Ocak 1231 tarihinde vefatıyla, talebeleri ve müridleri Hazreti Mevlânâ’nın çevresinde toplanmışlardır. İlk mürşidi babası Bahâeddin Veled olan Mevlana Hazretleri ’nin onun vefatından sonra Seyyid Burhaneddin Hazretleri’nin manevi terbiyesi altına girmiştir. Ondan aldığı eğitimle Konya’da irşat faaliyetlerinde bulunmuştur. Şems-i Tebrizi Hazretleri ile manevi tedrisatını tamamlayan ve hayatını “Hamdım¸ piştim¸ yandım” sözleri ile özetleyen Mevlânâ Hazretleri; 5 Cemâziye’l-âhir 672 / 17 Aralık 1273 Pazar günü Konya’da vefat etmiştir.
Mevlana ne demektir?
Mevlânâ’nın asıl adı Muhammed Celâleddin’dir. Mevlânâ ve Rûmî, kendisine sonradan verilen isimlerdendir.
Efendimiz mânâsına gelen Mevlânâ ismi O’na daha pek genç iken Konya’da ders okutmaya başladığı tarihlerde verilir. Bu ismi, Şemseddin-i Tebrizî ve Sultan Veled’den itibaren Mevlânâ’yı sevenler kullanmış, âdeta adı yerine sembol olmuştur. Mevlana ismi kültürümüzde; din açısından önder olarak görülen ya da İslâm ilimlerinde başarı kazanmış kişilere verilen bir ünvandır.
Rûmî ise Anadolulu demektir. Mevlânâ’nın, Rûmî diye tanınması, geçmiş yüzyıllarda Diyâr-ı Rûm denilen Anadolu ülkesinin vilâyeti olan Konya’da uzun müddet oturması, ömrünün büyük bir kısmının orada geçmesi ve nihayet Türbesinin orada olmasındandır.
Şebi Arus Nedir? Şebi Arus ne zaman?
Hazreti Mevlâna vefat gününü yani ölüm gününü dünyadan bir ayrılık değil insanın en büyük sevgilisi olan Allah’a kavuşma ânı olarak belirtmiş ve o geceyi “Şeb-i Arûs” yani “düğün gecesi“ olarak isimlendirmiştir. Bu sebeple Hazreti Mevlana ’nın vefat yıl dönümünde düzenlenen etkinliklere “Şebi Arus” ismi verilmiştir.
UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesinde (2008) yer alan Mevlevî Sema Törenleri, Hazreti Mevlânâ’nın daha doğru anlaşılması ve anlatılması maksadıyla her yıl 07-17 Aralık tarihleri arasında “Şeb-i Arûs Hazreti Mevlânâ’nın Vuslat Yıldönümü Uluslararası Anma Törenleri” kapsamında düzenlenmektedir.
Hafta boyunca Hazreti Mevlana’nın hayatı ve eserleri ile fikirlerinin anlatıldığı çeşitli programların düzenlendiği etkinlikler 17 Aralık gecesi Şebi Arus programı ile sona ermektedir.
Şebi Arus 2019 yılında 17 Aralık 2019 Salı günü Konya Mevlana Kültür Merkezi’nde düzenlenecektir.
Mevlana’nın eserleri nelerdir?
Mevlânâ’nın, hepsi de yayınlanmış ve Türkçeye çevrilmiş beş tane Farsça eseri vardır. (Divanı Kebir, Mesnevî, Fîhi mâ fîh, Mecâlis-i seb’a ve Mektûbat)
Bunlardan 40 bin beyti aşan Divan-ı Kebir‘i âşık bir ruhun en samimi ve en coşkun örneklerini taşır. Bu devâsa eser, asırlarca şairlerin ve gönül adamlarının ilham kaynağı olmuştur.
26 bin beyte yaklaşan, fert ve toplumla ilgili her türlü konuyu içeren ve edebî bir tasavvuf şâheseri olan Mesnevi‘si ise yazılmaya başlandığı andan itibaren âlimler, edipler, şairler kadar devlet adamları, esnaf ve halk tarafından da sevilmiş ve gittikçe artan bir ilgiyle benimsenmiştir. Fîhi mâ fîh, Mecâlis-i seb’a ve Mektûbat adlı mensur eserleri de Mevlânâ’nın fikirlerini daha yalın ve berrak şekilde bizlere aksettirir.
Mevlana Türbesi nerede?
Konya’da bugün müze olarak kullanılmakta olan Mevlâna Dergâhı’nın yeri, Selçuklu Sarayı’nın Gül Bahçesi iken, Sultan Alâeddin Keykubad tarafından Mevlâna’nın babası Sultânü’l-Ulemâ Bâhaeddin Veled ‘e hediye edilmiştir.
Bâhaeddin Veled 12 Ocak 1231 tarihinde vefat edince türbedeki bugünkü yerine defnedilmiştir. Bu defin gül bahçesine yapılan ilk defindir. Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin vefatından sonra burada bir türbe inşa edilmiş ve Mevlânâ ‘nın soyundan gelenler ile Mevlevi Büyükleri buraya defnedilmeye başlanmıştır.
Kubbe-i Hadra / Yeşil Kubbe olarak da bilinen Türbe, Hazreti Mevlana’nın vefatından sonra oğlu Sultan Veled ile beylerbeyi Alameddin Kayser’in gayreti ve Emir Pervane’nin eşi (Sultan II. Gıyâseddin Keyhüsrev’in kızı) Gürcü Hatun’un yardımıyla Mevlana’nın halifesi Çelebi Hüsameddin zamanında yapılmıştır. Türbe’nin mîmârı, Tebrizli Bedreddin‘dir.
Mevlana Türbesi adresi şu şekildedir: Aziziye Mahallesi, Mevlana Caddesi No:1, 42030 Karatay / Konya