
2 Ağustos 1969 tarihinde vefat eden son dönemin tanınmış mutasavvıflarından, Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretleri’nin mürşidi Sivaslı İhramcızade İsmail Hakkı Toprak Hazretleri’ni vefatının sene-i devriyesinde rahmetle ve minnetle yâd ediyoruz.
İhramcızade İsmail Hakkı Toprak
1881-1969 yılları arasında yaşayan¸ büyük mutasavvıflardan İhramcızade İsmail Hakkı Toprak Efendi (k.s.)¸ küçük yaşlardan itibaren manevî yönü ile dikkat çeken bir isim olur. Çocukluk çağında manevî hayatını tanzim için Abdullah Haşim el-Mekkî (Arap Şeyh)‘e müracaat eder. Arap Şeyh‘in işareti ile İsmail Hakkı Efendi (k.s.)¸ Tokatlı Seyyid Mustafa Hâkî Efendi (k.s.)‘ye yönelir. Hâkî Efendi Hazretleri¸ İsmail Hakkı Efendi Hazretlerinin annesinin mürşididir. İsmail Hakkı Efendi¸ annesinin mürşidini ziyarete gideceği bir seferde ona eşlik eder ve Mustafa Hâkî Efendi ile karşılaşmaları bu ziyaret vesilesiyle olur.

Osman Hulusi Efendi’nin İhramcızade Hazretleri’ne İntisâbı
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretleri çocuk denecek yaşta iken İsmail Hakkı Toprak Efendi ‘ye intisap eder. Yıllar sonra Hulûsi Efendi Hazretleri bizzat İsmail Hakkı Efendi‘den naklen konuyu sohbet esnasında şöyle anlatmışlardır:
“Bir gün Pirimiz İhramcızâde Darende‘ye teşrif ettiler. Bizim bahçede oturdular. Çok kalabalık vardı. Bir ara Pir Efendimiz buyurdular ki:
‘Biz Darende’ye ilk geldiğimizde bir çocuk bize yol gösterdi. Çocuğa para vermek istedik; fakat o parayı almadı¸ bizden himmet istedi. Biz de ona himmet ettik. İşte o çocuk bu Hulûsi idi. Şimdi¸ Biz Hulûsi olduk¸ Hulûsi Biz oldu. Gardaşlarım¸ Darende’mizin kıymetini bilin. Ben Darende’nin suyundan bir avuç su¸ toprağından bir avuç toprak olsam o şeref bana yeter!’
diye buyurdular. Bu söylediğim sohbet anı Pir Efendimizin Darende‘ye son teşrifleri oldu.” diyerek gözyaşlarına hâkim olamamıştır.

Gelenleri Biz Boş Çeviremeyiz
İhramcızade İsmail Hakkı Toprak Efendi sohbetlerde murakabeyi sever; “Sükûtumuzu anlamayan¸ sohbetimizi hiç anlayamaz” der ve ekler: “Söz ile olsaydı bu işi herkese söylerdik.” Bazen “Uzaktan¸ yakından geliyorsunuz. Alamazsanız size ayıp¸ vermezsek bize ayıp.” buyururlardı. Sohbetlerde “edep” ve “muhabbete” sahip olunmasını isterdi. Her sohbette vuslat olduğunu ve vuslatsız sohbet olamayacağını söylerdi.
Tarikat geleneğinde¸ her talibe ders verilmez¸ meşrep ve istidat aranır. Müracaat eden kimse¸ o mürşitten feyiz istidadına sahipse¸ tarikata kabul edilir¸ mürit olurdu. Büyük velilerin tarikata intisap için¸ pek çok imtihandan geçtikten sonra mürit olduklarını biliyoruz. Aziz Mahmut Hüdaî Hazretlerinin şeyhi Üftade (k.s.)‘ye intisap etmek için sokaklarda ciğer sattığı Alaeddin Attar (ö.802/1400) Hazretlerinin zengin bir aileden gelmiş olmasına rağmen¸ Bahaeddin Nakşibend Hazretlerinin odun toplatmak ve Buhara çarşılarında yalın ayak elma satmakla görevlendirdiği bilinmektedir.
İsmail Hakkı Toprak Hazretlerinin bir ihvanın rivayetine göre¸ bir gün huzurlarında sohbet esnasında¸ orada hazır bulunanlardan birkaçı: “Efendim! Size gelen herkese¸ tefrik etmeden ders veriyorsunuz; bunun hikmeti nedir?” diye sorarlar. O da:
“Kardeşlerim! Eskiden medrese¸ tekke gibi ilim irfan yerleri vardı. Camiler aslî mekânlardır; tâlî mekânlar kalmadı. Tarîkata girme hevesiyle gelenleri biz boş çeviremeyiz; fakat bizim bir gönül dairemiz vardır ki¸ bizce malumdur. O ders verdiğimiz kimse hiçbir şey yapmayıp da kötü ahlâklarından vazgeçse¸ bu da bir kâr değil midir?”
diye cevap verir. Allah’ın ahsen-i takvim üzere yarattığı insanın¸ yaratılışına uygun bir çizgide devam etmesinin arzusu olsa gerek İsmail Hakkı Toprak Hazretleri müracaat edeni boş çevirmez.
İsmail Hakkı Toprak Hazretleri¸ tarikata girmekten maksadın ahlâk-ı Muhammedî ile ahlâklanmak olduğunu ve kuldan da bunun istendiğini¸ insan ile ebedî âleme gidecek kazancın ancak bu olduğunu belirtir ve keramete önem vermezdi.

Şeriatı Olmayanın Tarikatı Olmaz
Bir gün bir müridinin gönlünden geçirdiği bir keramet talebi üzerine “Kerametten Allah’a sığınırız.” buyurmuştur. Yine bir gün o zamanki Ankara müftüsünün “Efendim tarikatınız hakkında beni tenvir ediniz.’ sözüne
“Kardeşim bizim tarikatımız ne kadar büyürse büyüsün ne kadar incelirse incelsin şeriattan kıl kadar ayrılmasına imkân yoktur¸ şeraitte kıl kadar noksanı olanın havada uçtuğunu görseniz vurup kanadını kırın.”
cevabını vermişlerdir. Bu minval üzerine Şeriat ve tarikat hakkındaki düşüncelerini ise: “Şeriatı olmayanın tarikatı olmaz. Evveli şeriat¸ ortası şeriat¸ ahiri yine şeriat.” şeklinde dile getirir.
Tasavvufta kerametin değil istikametin büyük önem taşıdığını işaret buyuran Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretleri de şöyle buyurmuşlardır: “Biz keramete değer vermeyiz. Keramet göstermek yanlıştır. Kerameti değil¸ doğruluğu ister olmak lazımdır. Nefis sizden keramet ister. Lakin kalbiniz sizden doğruluk ister. En büyük keramet nefsinizi Müslüman etmenizdir.”

İnsan Hayatı Üzerine Bir Hatıra
Yıllar önce bir arkadaş İstanbul’da bir kitapçı dükkânına uğrar. İçeri girdiğinde odasında sakallı biri oturmaktadır. Dükkân sahibi ” Ağabey bu da Sivaslı” diyerek o arkadaşı gösterir. Yaşça büyük olan o kişi İhramcızâde İsmail Efendi‘nin memleketinden olanlara özel hürmetim var der ve ona teberrüken ayağa kalkar. Merhabalaşıp tanıştıktan sonra o arkadaşa İhramcızâde Hazretlerini tanıyıp tanımadığını sorar. O da çocukluk yıllarında tanıdığını ama hakkıyla istifade edemediğini hatta büyüklerin onu görünce derlenip toparlanıp ona hürmet ettiklerini bile anlamakta zorlandığını söyler.
O zat hoş beşten sonra Efendi ile aralarında geçen bir hatırasını nakleder:
“Bizim oralarda Efendi Hazretlerinin çok seveni vardı. Onun kerametlerinden çok bahsedilirdi. Benim babam da ehl-i tarik bir insandı. Çoğu zaman sohbetlere ben de katılırdım. Takriben 14-15 yaşlarındaydım. Ehl-i tarik bir ailenin çocuğu olmam¸ devamlı zikir halkalarına katılmama rağmen bende o sıralar depreşmiş bir saz çalma ve söyleme hastalığı vardı. Herkesten habersiz kâh çalıyor¸ kâh söylüyordum hoşuma da gidiyordu.
Bir gün bir hatm-i hâceden sonra dendi ki¸ hep beraber Sivas’a Efendi Hazretlerini ziyarete gidilecek. Herkeste bir sevinç bende ise tam tersi bir korku. Allah dostlarının kerametlerini dinleye dinleye büyüdüğümüzden benim korkum bizim çevrelerimizde hiç de tasvip görmeyen¸ ailemin de bilmediği saz çalma eğilimimin¸ halimin ortaya çıkması idi. Zira onların haberi olmadan bir saz alıp kendi kendime çalmayı öğrenmiştim¸ bu halimin ifşa edileceğinden korkuyordum. Kendi kendime tamam artık Sivas’ta bu gizli işim ayan olacak diyordum.
İnsan Hayatı Dört Mevsimlik Alem
Sivas’a geldik Efendi Hazretlerini ziyaret ettik¸ artık geri dönüyorduk devlethaneden çıkarken Efendi Hazretleri de bizleri uğurluyordu. Ben bilerek bizim cemaatin en sonuna kaldım ki nasıl olsa halim Efendi’ye ayan¸ o da bir şeyler söylerse bizimkiler duymasın. Sıra bana gelince hem elini öptürdü hem de diğer elini omzuma koyarak¸
“Evladım ne üzülüyor korkuyorsun¸ insan hayatı dört mevsimlik bir âleme benzer¸ bazen ağlar bazen güler¸ bazen çalar bazen söyler ama bunlar geçicidir¸ üzülme yavrum sen hafızlık gibi bir devlet sahibi olmuşsun bunların hepsi gelir geçer” dedi.
Ve bu söylediklerine bir de “Allah seni âli mertebelere yüceltsin.” diye bana dua etti. İşin en ilginç yanı hem benim hafız olduğumu¸ hem de çalıp söylediğimi bildi¸ hem de korkularımı giderdi. Efendi’ye elbette kimse benim hafız olduğumu da çalıp söylediğimi de söylememişti¸ zaten gizliden çalıp söylüyordum¸ ama bizim halimiz ona böyle ayan olmuştu. Birlikte geldiğimiz müritleri bana Efendi Hazretlerinin benimle ne konuştuklarını soruyorlardı¸ hiç söyler miydim ben dersimi almıştım.”

Kâmil İnsanın Bulunduğu Yer Merkezdir
Bir sohbet esnasında ihvanlardan biri: “Efendim Allah sizden razı olsun¸ huzurunuza gelip¸ gidiyor istifade ediyoruz.” der. İhramcızâde Hazretleri “Peki oğlum ne öğrendiniz?” deyince o kişi de “Doğru olun dürüst olun¸ bu iki sözü öğrendim Efendim.” der. Efendi Hazretleri de ona “Bu sözü yaşayabilirsen ne mutlu sana.” buyurmuşlardır.
Kâmil insanın bulunduğu yer¸ merkezdir. Maneviyat zirvesidir. Büyüklerimiz zaman zaman buna işaret buyurmuşlardır. İhramcızâde Hazretlerinin ihya faaliyetlerinin en önemlilerinden biri Sivas Ulu Camii‘dir. 1955 yılında Ulu Camii ibadete açıldığı günlerde¸ cami civarında yolda giderken¸ “Gardaşlarım¸ yeryüzünde bu minareden daha yüksek minare yoktur” buyurmuşlardır.
Kendisi nezih bir hayat yaşayarak gönüldaşlarına örnek olma yolunu tercih etmesine rağmen¸ gerektiğinde onları sözlü olarak da uyarmaktan geri durmamıştır. Bir seferinde müritlerine hayırlı amel tavsiyesinde bulunarak şöyle buyurmuşlardır:
“Amelleriniz tartılmadan önce kendinizi hesaba çekiniz. Hakikat ve hidayet yolundan ayrılmayınız. Allah’a ihlâslı bir şekilde ibadet etmenizi tavsiye ederim. Allah¸ dünyada hayrı da şerri de insanın tercihine bırakmıştır. Kendinizi gafletten koruyunuz.
Size hoş görünse de günahlardan ve fenalıklardan sakınınız. Allah’ın emirlerini yerine getiriniz. Zira Allah’ın emirlerinin yerine getirilmemesi bir felakettir. Ölüm seyahatini kolaylaştıracak yegâne şey¸ sizin amellerinizdir. Size tebliğ edilen emirlere ittiba ediniz. Taharet üzere yaşayınız. Takva üzere olunuz. Her daim tevbe ediniz ve Allah’ın yardımını isteyiniz. Bu dünya fanidir; misafirhanedir¸ ahiretin tarlasıdır. Ahirete hayırlı ameller götürmek lazımdır. “

İhramcızade İsmail Hakkı Toprak Hazretleri’nin Vefâtı
İslâmı gerçek mahiyetiyle yaşayan, mensuplarını bu yolda tevazu ve yokluk mektebinde yetiştiren, insanlığa imanın sevgiden geçtiğini öğreten İhramcızâde İsmail Hakkı Toprak Efendi, 2 Ağustos 1969 Cumartesi günü sabah saat 9.00 sıralarında Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur.
Cenaze namazı Sivas Paşa Camii‘nde kılınmıştır. Emaneti sahibine teslim eden “Emanetçi Baba” kalabalık bir cemaatin iştirak ettiği cenaze namazının ardından vasiyeti üzere Sivas Ulu Camii avlusuna defnedilmiştir.
Geride bir ahşap ev ve üzerinde çıkan 46 lira ile gözü yaşlı binlerce ihvan ve daha da önemlisi büyük bir yol bırakmıştır. Gerek erkek gerekse kız evlâtları vasıtasıyla nesli süregelmektedir.
İsmail Hakkı Toprak Efendi’nin Kabir Kitâbesi
Osman Hulûsi Efendi, mürşidinin vefatına manzum bir tarih düşmüştür. İsmail Hakkı Toprak Efendinin kabir kitabesinde de yer alan söz konusu tarih manzumesi şöyledir :
“Tarîk-i Nakşibendî pîri (ebcel) mürşid-i kâmil
Garîbu’llâhî Hakkı gavs-ı a’zam Şeyh İsmail
Engin gönlünde yüce murâdı hâsıl oldu
Toprak toprağa verildi Hakk’a vâsıl oldu”02.08.1969 – Osman Hulûsi Efendi(ks)
Osman Hulûsi Efendi, mürşidinin metfun olduğu makberenin sonradan tamiri dolayısıyla bir kitabe daha yazmıştır. Makberin kapısında bulunan bu kitabe de şöyledir :
Allah’a hamd Resûl’üne salât u selâm
Ve alâ âlihi ve ashâbihi’l-kirâm
Bu hazîrede medfûn meşâyıh-ı izâm
Mefâhir-i ulemâ hep müftiyyü’l-enâm
Husûsan İhrâmcı-zâde el-Merhûm
El- Hâc İsmâil Hakkı mürşidi İslâm
Bu buk’a-i pâk dense sezâdır
Min riyâzü’l- Cennetü ve dâru’s-selâm
Hıdmet ü ihyâ eden zevâtı
Hak eyleye Cennet ü Cemâl’in ikrâm
Zâir bir Fâtiha ihdâ et rûhlarına
İhlâs ile oku kıl ihtirâm
Ta’mîr-i kitâbesin yazan Hulûsî kemter
Bî-gufrân-ı hay hicrîde miskiyyü’l-hitâm

Yüzyılın Alimleri – İhramcızade İsmail Hakkı Toprak Efendi
Semerkand Tv tarafından hazırlanan Yüzyılın Alimleri adlı belgesel programında İhramcızade İsmail Hakkı Toprak Efendi‘nin hayatı anlatıldı. Sayfamız üzerinden belgesel programını izleyebilirsiniz.
